19 Eylül 2009 Cumartesi

“Bugün Bayram Erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi”…
Barış Manço

Bir zamanlar bu sözler yankılanırdı her evde sonra sırayla uyanır kahvaltıya geçerdik neşe içinde uzun saatlere yayılarak yapılan kahvaltı sonrası giyinme ve misafir bekleme bunların hepsi ayrı bir törendi bir zamanlar.Ne zaman değiştik neden değiştik bilmem ama önce şarkılar sustu sonrası neşe içinde yapılan kahvaltılar.Olan inadına geleneği yaşatmaya çalışanlara oldu bende bunların arasındayım artık…

Bu bayram planım belliydi aslında ne yapıp ne edip yine Barış Ağabey’in sesiyle uyandıracaktım bizimkileri…Oysa şimdi devir öyle bir değişti ki artık şarkıya gerek kalmadı zamanla yarışır bir şekilde bir şeyler atıştırıp yollara dökülme vakti zaman.Dedim ya ne zaman değişti ne değişti bilmiyorum ama bizler büyüdük sanırım.Büyüdükçe bayramlarımızın tadı kaçtı bizler erkenden yollarda yaşadığımız şehirden kaçarken bulduk kendimizi başlarda büyük olmayınca böyle oluyor galiba.Yoksa biliyorum hala var reklamlarda ki gibi geniş aileler.Anneanne babaanne dede büyükbaba gibi aile büyükleri olan evler.Eğer onlardan birindeyseniz gelin bu bayram hiç söylenmeden yapın büyüklerinize ziyaretlerinizi inanın onları kaybettiğiniz zaman çok arıyorsunuz bu günlerinizi.Kendimden biliyorum çünkü önce dedemi sonra ananemi kaybettik ve bir daha hiçbir bayram şöyle topluca bayram tadında geçmedi.İlk o zaman anladım her şey bizler küçükken idi…

En son bayramları iki sene önce yeniden sevmeye başlamıştım benim gibi olan küçüklüğümden çıkıp gelen bir parçam sevdirmişti bana bayramları yeniden.Şimdi o bile gitti gitme diyemeden bakakaldım arkasından.İşte o günden beri geçmişi özler oldum ve yollarda buldum kendimi belki olurda geçmişimin bir parçasını bulurum diye.Son bir ümit bayram sabahı kahvaltılarına tutunmuştum ki onlarda yok artık…Bilmezler ki bu bayram en çok o kahvaltıyı özleyeceğim.Birer birer yitirilen değerlere inat nice bayramlara efendim.Bayramınız güzel geçsin hepinizin…

16 Eylül 2009 Çarşamba

BİR KATİLİN TESLİM OLUŞU

Aslında bu konu hakkında hiç yazmayacaktım geçen onca zaman yazmamak için çok zor tuttum kendimi ve hep bekle dedim hayırlısıyla önce bir yakalansın sonra yazarsın.Bekledim günler geçerken haberleri her açtığımda aynı haber ve bir değişiklik olmamasına binlerce kez kahrolarak bekledim.Sonunda birileri insanlıktan çıkmış ülkemde bak hala vicdan sahibi insanlar var dedirtti ve Münevver Karabulut’un katili Cem Garipoğlu geçen 197günün ardından polisin ve adaletin elinde.Bunun için sayın İstanbul Emniyet müdürü Hüseyin Çapkın görev yapan tüm meslektaşlarını kutladı ama ben gayet bilincim yerinde bir şekilde Cem’i ve ailesini kutlamak istiyorum.Kafalarında ne gibi planlar var bilmiyorum ama yinede teşekkür edilmesi gereken onlar asıl.Farkındaysanız Cem yakalanmadı zaten ailesi tarafından teslim edildi gönül tabi ki bu satırlarda polisimizi kutlamak isterdi ama yapmayacağım bunu çünkü bu yakalanışta onların bir payı varsa ailenin on payı vardır…

Olan oldu yakalandı yada teslim edildi huzura kavuştuk mu acaba…Benim hala vicdanım rahat değil bu konuda bundan sonra ne olacağını düşündükçe o konu da ki olasılıkları düşünmek vicdanımı rahatlatmıyor benim.Çünkü istenildiği kadar yakalanmıştır denilsin olayın aslı öyle değildir.Aile teslim etmiştir ve ben çok iyi biliyorum ki Cem en az cezayı alacaktır.Ailede para var malum sağlayabilir bunu.Kısacası bu yakalanış herkese yaradı İstanbul emniyeti imajını düzeltti(tabi yerseniz)aile ise Cem’i polise verip rahata erdi.En azından Münevver’in babası artık kanal kanal dolaşıp adalete teslim edin demekten vazgeçecektir.Böyle düşündüğüm için beni kınayabilirsiniz evet bende başlarda Münevver için üzülüyor ve Süreyya Karabulut için nede olsa baba işte canı yanıyor acısı büyük işte adamın diyordum ama ne zaman ki cinayet Seda bacımızın programına kadar düştü oralarda tartışılır olup ortaya para iddaaları atıldı o an olay inandırılıcılığını kaybetti artık.Bense artık medya yıldızı haline gelmiş baba Süreyya Karabulut’u gördükçe yalnızca giden Münevver’e üzülür oldum oda gideni geri getirmiyor zaten.

Evet isteyenler CemGarioğlu’nu polisimiz yakaladı yaşasın Türk polisi ve adalet diye sevinebilir haklılardır da kendilerince bense 197 günün sonunda polise teslim ettiği için ailesine teşekkür edecek kadar hissizleştim bu konuda…Yinede sevindiğim bir nokta var tabi oda insanlığımızı hızla kaybettiğimiz şu günlerde azda olsa geri kazanmamız bu olay sayesinde.Cem’in yakalanamayışı polisimizin başarısızlığından çok daha öte bir insanlık ayıbıydı çünkü bana göre ve şimdi bu ayıp azda olsa giderildi…

15 Eylül 2009 Salı

KISA YOL SAYIKLAMALARI

I
Bundan yaklaşık 4 ay önce odamdan son kez bahçemize bakıyorum.Geçmişimi doğduğum şehirde bırakıp yola çıkıyorum.Zannediyorum ki gittiğim şehirde hiç anmayacağım geçmişimi….Hayata dair kaçıncı yanılgım saymadım ama yine yanıldım işte.Hiç bir şeyi unutmamış olarak gidiyorum doğduğum şehre.Hayatımda başka biri aklımda başka biri ve doğduğum şehir.Gitmeyeceğim deyişimin ardından birkaç kez gittim elbet peki şimdiki neden canımı yakıyor.Bilmiyorum düşünmek istemiyorum da düşüne düşüne az evvel aklımın iplerini saldım çünkü….

II
Zaman geçiyor ve benim hazırlanmam lazım hem ruhen hem bedenen abartıyorsun diyor bir yanım haklı belki de abartıyor olabilirim…Kendime gelmeye çalışıyorum bir günlüğüne de olsa bir şeyler hazırlamak gerek.Sırt çantanı yüklenip yolcudur Abbas bağlasan durmaz demekle olmuyor bu iş.Eksiklerimi kontrol ediyorum ipod tamam şarkılar eh herhalde tamam dedik ya kağıt kalem tamam defter alıyorsun yanına şaşkın ve en önemli şey kıyafet…Hop dur bakalım işte orda işin o kısmı hazır değil henüz…Beni gören herkesin a sen değişmişsin demelerine sebep olan en önemli mevzu bu işte bunu atlamak olmaz tabi.Bir kot bir tişört bitti işte desem de iç sesimi susturamıyorum.Bir yere giderken en nefret ettiğim şey bu işte…

III
Değişim diyorduk değil mi insanın önemli kararlar alıp değişmesi için nedense hep birebir ilaç gibi gelmiştir yollar bana.Başını cama daya müziğini aç ve yol bitene kadar düşün.Bunu yaptığında kafanda bir çok şeyi çözdüğüne inananlardanım ben.Bu sefer değişim için yollara düşmeme gerek kalmadı ama değişimim fizik kendi çünkü.Öncelikle aynalarla barıştım gerisi geldi zaten şimdi gören herkes güzelleştiğimi söylüyor bana başka bir şehir yaramışmış …İçimde hiçbir zaman değişmemiş olan beni görseler ne derlerdi acaba….

IV

Notların sonuna gelirken anlayabiliyorum her şeyi anahtar kelimem bedenen değişen ama ruhen aynı ben…Bu yüzden doğduğum şehre gitmek lafı canımı acıtıyor hala.Oysa mutlu olmam gerekir birbirimizden habersiz aynı şehirde aynı havayı soluduğumuz için.Bunu kabullendiğimde canım acımıyor artık tam tersi seviniyorum.Evet doğduğum şehre gidip bir günümü orda geçirmeye geçmişimle yüzleşmeye kısacası yarına hazırım artık.Bana da yakışan bu değil mi zaten korkmadan gitmek nasılsa geliyorum görüşelim istersen dediğimde korkup kaçan birisi hep vardı…

9 Eylül 2009 Çarşamba

SEL BAŞKENTİ

İstanbul dün itibariyle sele teslim oldu ölü sayısı şimdilik 23 net ceset sayısı ise henüz bilinemiyor.Düşünün bir kere sabah evinizden çıkıyorsunuz akşam o eviniz yok yada gece yatıyorsunuz sabah kalkıp kalkamayacağınız belli değil.Sözün bittiği noktada tam burada başlıyor galiba insanların canının ucuzluğunu gördükçe hayatta kalabilmek için sel sularında çırpınanları gördükçe içim acıyor ve diyecek söz bulamıyorum.Felaketi ve olanları mantığıma daha yeni yeni anlatıyorken söylenecek ne sözüm olabilir ki acıyı paylaşmaktan başka…

Selin ardından gelen açıklamaları ise beynimin algılamasını sağlamam mümkün değil.Tipik yönetici anlayışı işte nedir efendim deprem bekliyorduk e ne oldu sel vurdu.Büyük köy muhtarının sözleri her şeyi ziyadesiyle açıklıyor zaten ne diyordu muhtar bu tablo İstanbul lu’nun tedbirsizliğinin sonucudur.Şimdi çok şey söylenir bu sözün üstüne de ben yine en hafifini söyleyeceğim.Sayın muhtarım evet halk tedbirsizdi peki uyaran var mıydı hayır neden e bu felaketi beklemiyorduk efendim peki ne bekliyordunuz deprem bekliyorduk…Biri bana açıklar mı sele hazırlıksız bir şehirde birde Allah korusun deprem olsa ne olur.Yada sel de bu kadar can pazarı yaşanırken depremi yaşasak ortaya ne tür bir manzara çıkar.Birde şu var tabi bilim adamları kıyamet için 2012 dediler ya rahatladı bizimkiler oh 2012 ye daha var.Hiç düşünende yok çok şükür kıyamet bu tarihte tamam ama ya öncesinde büyük bir felaket olursa.Ne olabilir bu felaket deprem tamam ona hazırız başka başka aklıma gelmiyor valla deyip koltuklarına kuruluyor çok şükür yöneticilerimiz.Sonrasını hepimiz görüp izliyoruz işte.Felaket bölgesine medya mensubu botlarla ulaşıyor bizim yetkililer yok ulaşamıyor.İşte sözün bittiği yer burası bizler bu durumdayız artık…Bazıları seviniyor 2010yılında kültür başkentimiz İstanbul diye.Bense manzaraya bakıp soruyorum kültür başkentimiz sel felaketinde bu durumdaysa kültür başkenti olmaya hazır mıdır değil midir.Cevabı zor değil bu sorunun az çok hepimiz biliyoruz başımızdaki ülkeyi yönettiklerini sananlar hariç tabi onlar ki hiçbir zaman duymuyorlar alt yapı hazır sorunda yok.Peki o halde yiten onca can insanların onca malı bunların hesabını kim verecek…

Beynimin olayları ancak algılamasıyla yine fazla sinir stres yapıp birer koyundan ibaret olduğumuzu yine unuttum sanırım affola.Gerçeği tekrar hatırlayalım isterseniz bizler koyunuz soru soramayız düşünemeyiz de sadece kendi günlük yaşantımıza bakmamız lazım ve hala yaşadığımız için o manzaranın içinde olmadığımız için şükretmemiz lazım…Böyle düşünenler yazının buradan sonrasını okumaya bilirler benim sözüm böyle düşünmeyip de üzülenlere ve İstanbul halkının acısını paylaşanlar için zaten biliyorum ve inanıyorum ki var sürüsünde ki koyunlara benzemeyip isyan edenler benim sözüm onlara ve felaketi içinde yaşayanlara zaten.Geçmiş olsun Türkiye her nerede yaşıyor ve acı bu selin acısını paylaşıyorsan ve unutmadan hepimiz İstanbulluyuz aslında itirazı olan…

2 Eylül 2009 Çarşamba

TERKEDEN

“Kimdi giden,
Kimdi kalangiden mi suçludur her zaman
Ne zaman başlar ayrılıklar
Dostluklar biter ne zaman”
Murathan Mungan

İki gündür yaşadıklarının özetini çıkar deseniz yukarda yazdığım dörtlükle başlardım ve susardım.Yukarda yazdığım dörtlük özetin fazlasıyla özeti oluyor çünkü.Aylardır görüşmediğiniz çok dil döktüğünüz ama suskunluğunu bir türlü kıramadığınız bir insan bir gün kendiliğinden konuşmaya başlayıp 24 saat geçmeden yeniden kendi suskunluğuna gömülürse tepkiniz ne olurdu.Sanırım ben biraz fazla sabırlı insanım hala dil döküyorum anlatması için.Bildiklerinizin canınızı acıtacağını bile bile gerçekleri duymak istemek nasıl bir şey bilen var mıdır aranızda .Ben artık bu duygunun nasıl bir şey olduğunu biliyorum.Terk eden giderken bana bu öğretiyi miras bıraktı çünkü birde düşüncelerimi.Oysa yemin etmiştim düşünmeyeceğim diye…

Aradan ne kadar zaman geçmiş olursa olsun haber aldığında canın hala aynı ateşte yanması buna sevgi deniyorsa eğer o ateşle yanalı yüzüncü günüm falan olmuştur şimdiye kadar…Birazda bilerek yanmak benimkisi gidenin suçu yok artık anlayabiliyorum bunu.Peki giden gitmişse neden geri döner neden yapar bunu geride bıraktığı insana.Artık sadece bu sorunun cevabının peşindeyim.Uykusuz kaldığım gecelerin sabahları bu sorunun cevabını veremiyor çünkü.Hani bir bilen olsa işte bu deyip huzura kavuşacağım belki yeniden.Ama şimdilik huzur çok uzaklardaki bir liman benim için.Yıllar önce dinlediğim bir şarkıyı yeniden keşfediyor gibiyim şimdi ve düşünüyorum da şarkıların değerini ve anlamlarını en çok böyle zamanlarda anlıyorum ben.Belki de bu yüzdendir benim için sözün bittiği yerde şarkılarının başlayışı.

Giden gidiyor sözler bitiyor yine .Ben yine bu gidişi seyrediyorum gidene dur diyecek kadar cesaretim yok çünkü ne olacak ki canım unuturum geçer.Unutsaydın arada geçen zamanda unuturdun kandırma kendini diyor içimdeki ses duymazdan geliyorum onu gidenin arkasından ne desen boştur çünkü hem giden suçlu değildir hiçbir zaman.O deneyen denerken yorulan ve bu yüzden gidendir .Sevemediği yada gittiği içinse gideni suçlayacak kanunsa daha icat edilmemiştir henüz.Yeter ki giden geri dönerse kalanın canı aynı yerden acımasın.Peki ya acırsa ne olur onun adı sevda olur yine ve ben biraz korkaklığımdan birazda sevilmediğim gerçeğini ezberlediğimden susarım.Söz bitip yerini müziğe bırakırken sabah olur herhangi bir şehirde.Ve ben herhangi bir şehrin sabahına uykulu bir gözle günaydın derim yeni umutlar ekerim yüreğime ya olursa diye.Şimdi söyle bakalım ey okur gerçekten giden mi suçludur her zaman yoksa gittiğini ve sevilmediğini bildiği halde umut eden kalanda da suç varmıdır…?

31 Ağustos 2009 Pazartesi

TEK BAŞINA

“Kim olursan ol, ne istersen yap
Sen de bu dünyada, tek başınasın
Anne kolunda, baba yolunda
Kardeş yanında, tek başınasın”

Nuri Kurtcebe




Sonunda üniversiteye kapağı da attık sevgili okur.Sabah erkenden yanımda kardeşim düştük yollara.Ben gece doğru dürüst uyuyamadığımdan espriler gırlaydı tabi bende kayıt yerinin oraya varana kadar.Sonunda kardeşimde bana uydu ve son yüzyılın en iyi ikilisi şeklinde gittik geldik.Gözlemlerime gelince aslında tek bir gözlemim vardı işlerimiz kolay hallolsun diye bölüm başkanı bir tanıdığımızın yanında aldık soluğu direk ve hiç susmayan telefonlarına birebir şahit oldum.İki soru var birincisi kayıt tarihleri ikincisi gerekli belgeler.En az 10 kez telefon çaldı ve bu sorular hiç değişmedi…

İşlemleri yaparken de ortaya çıkan komiklikler yok değildi tabi misal harç parasını yatırmaya gittik bakıyorlar harç parası ödememe gerek yok krediye baş vurmuşum.Ya havle çekerek meramımı anlattım tabi.Hatta bir ara annem başvurdu da benim mi haberim yok demeye başladım sonunda sorunun sistemde olduğunu anladılar tabi haliyle .Meselenin özü tüm pürüzleri haletlim ve resmen Kırıkkale Üniversitesi Mantarcılık öğrencisiyim artık.Şaka gibi gelse de gerçek bu ve ben öylesine mutluyum ki acaba gerçek midiye gidip gelip kimlik kartıma bakıyorum.Geriye okulların açılmasını beklemek kaldı bir tek.Günün birinde mantarcılık mesleğini bu kadar benimseyeceksin deseler gülerde geçerdim herhalde ama mümkün oluyormuş işte.Şimdi düşünüyorum da tercih yaparken güldüğüm dönemlerde aslında farkında olmadan ikinci yapmak istediğim mesleğimi bulmuşum ben.Bugünden itibaren hayatımda yeni bir sayfa açıyorum artık ilk üniversiteyi kazandığım sene babamla yaşadıklarım açık öğretimde okuma savaşı verişim bunların hepsi geride kaldı artık.Aynaya baktığımda o günlerinden ders almış ama artık o günlerini gülümseyerek hatırlayan bir ben görüyorum karşımda.Hiç olmadığım kadar umutluyum ve hazırım yeni bir üniversiteye ilk defa girilecek ortama…

Yıllar öncesinin hayalini gerçek yaptım bugün hala inanamasam da tek fark eskiden bir ağaca yaslanıp hayal kurar ve yazardım bir bir millet deli bu der dalga geçerdi benle bu yüzden kimse arkadaş olmak istemezdi benimle.Şimdi ise gök yüzündeki yıldızlara bakarak hayal kurdum ve evet dün gece heyecandan sabahlarken yine yalnızdım.Alıştım artık nasılsa her şey Nuri Kurtcebe tarafından söylendiği gibiydi…

29 Ağustos 2009 Cumartesi

BABAM'A

Merhaba baba sana ilk kez bir şeyler yazdığım zamanı hatırlar mısın bilmem…Ben çok iyi hatırlıyorum ilkokuldayım ve babalar günüydü sen bize gelmiştin bende biraz da anemin zoruyla sana o gün hakkında düşüncelerimi yazdığım şiirimi vermiştim saklar mısın bilmem muhtemelen kaybettiğin pek çok şey gibi onu da kaybetmişsindir bendede durmaz zaten meselemiz bu değil.Mesele sensin baba aradan onca zaman geçmesine rağmen değişmeyen ve bana yaşattıklarını gittikçe kardeşime yaşatmaya başlayan sen.Ben artık büyüdüm baba oda büyüdü artık aldırmamayı öğrendik söylemlerine ama unuttuğun bir şey var baba kol kırılır yen içinde kalır….

Yıllar önce bir yaz akşamının sabahıydı baba olağanca kızgınlığınla annemle tartışırken senide evlatlıktan reddediyorum demiştin o zamanlar üniversite sınavının sonucunu bekliyordum bak üniversiteyi bitirdim hatta ikinci üniversitemi kazandım ama o günü hiç unutmadım ve o günden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı olamazdı da zaten ne zaman sevmeye çalışsam böyle kabullenmek lazımdır desem hep bir şekilde nefretimi geri getirmeyi başardın tıpkı bugünkü gibi ama biliyor musun baba nefretimi yenmeye hiç bu kadar yaklaşmamıştın …Dünde kardeşime senin artık bir baban yok demişsin.Bunu nasıl başarıyorsun baba hadi tekine sinirle söyledin sonucunu gördün işte seninle görüşmeyi dahi sadece telefonda kabullenen birini yarattın peki ya öteki kızın baba onun nefretini kazanmakla eline ne geçti…Biliyoruz iki gün sonra başlayacaksın yine kızım şöyledir böyledir sinirliydim moralim bozuktu falan diye ama dedim ya kol kırılır yen içinde kalır yani baba bir insanın ağzından söz bir kere çıkar ve bir kez daha tebrikler baba düşüncelerimin bir türlü aynı doğrultuda olamayacağına inanmaya başladığım kardeşimle bile ortak düşünmemize sebep oldun…

Senden sonra kimseden nefret etmemeye çalıştım hep sevgim ve saygım nefretin önüne geçti.Öyle bir duruma geldim ki hayatımda belki senden sonra en çok nefret etmem gereken insanla bile insanca konuşabiliyorum aylar sonra.Bunu sen başardın baba ve ben bu sayede ben oldum.Bak bu sene yeniden başlıyorum üniversiteye ama ben hala aynı çocuk ve aynı benim.Sense her şey tam yoluna girerken bir olay çıkarıp her şeyi tuzla buz eden adam.Ben alıştım da baba umarım kardeşim alışmaz bunlara ve umarım ilerde saygıyla hatırlayacağı baba portresini yıkmayı başarmamışsındır…


Yazarın notu:Ne çok olmuş meğer yazmayalı bilinçli olarak verilen bir ara değildi bu içimden yazmak gelmedi diyelim ta ki dün akşama kadar.Bir şey oldu yine ve içimdeki nefret tohumları başa sardı yine.Ancak o zaman hatırladım üniversite haberini dahi yazmadığımı . İster sevinç fazlalığına bağlı unutkanlık deyin ister geçmişi hatırladığından dolayı yazmak istememek ama Kırıkkale üniversitesi Mantarcılık öğrenci adayıyım bu hafta ise resmen öğrencisi olacağım.Mantarcılıkta ne ki dediğinizi duyar gibiyim iki senelik bir bölüm oluyor kendileri .Kazandığım bölümü duyduktan sonra gülmekte serbesttir başlarda tercih zamanı mantarcılık yazacağım dediğim herkes gülüyordu zaten.Buna bende dahil tabi ki.Şimdi düşünüyorum da bana da böylesi değişik bir bölüm okumak yakışırdı yahu.Neyse efendim sözün özü buralardayım anlatılacak çok şey var tabi ki ama şimdilik bu kadar bu yazımız tadımlık olsun…

4 Mart 2009 Çarşamba

BU BİR VEDA HAVASIDIR

Ömrümün geçen 14 ayı malum beklenen şahısın gelişi geleli bir ay hatta neredeyse iki ay oluşu değiştiğini ve ne yazık ki soğuduğunu görmem her soruşumda inkar edip kafa dinliyorum deyişi ve dün.Anladım ki dostlar o başkasını seviyor.Kendisinin dediği yani bana ilettiği bir şey yok ama ben o konuşmasa da ortak girdiğimiz bir sitenin forumuna benimde okuduğumu özellikle onun yazdıklarını okuduğumu bile bile yazdığı bir şey kafama gerçeğin balyozla inmesini sağladı peki neydi o cümle "bir keresinde küçük bir hata yaptım ve tüm hayatıma mal oldu şimdi ona ulaşmaya çabalıyorum ". Daha açık ve net nasıl ifade edilebilirdi bilemem ama sonunda benden beklenen cümleyi kurdum dün gece.


B:Biliyorsun ki gidiyoruz bir kaç haftaya kadar gitmeden senden bir şey isteye bilir miyim
O:Evet
B:Gitmeden evvel son kez görüşebilir miyiz
O:Tmm

Meselenin özü budur işte bizimkiler görüşme teklifinin ondan geldiğini sanıyor ne önemi kaldı bilmiyorum ama söylemedim de görüşmek isteyenin ben olduğumu .Kafamda ki plana göre yarın görüşüyoruz yani öyle olmasını ben çok istiyorum beyimizi bilemem.Eskiden olsa ben değil de o görüşelim derdi bir keresinde hiç unutmam onla beraberken annem aramıştı kaç kere ve ben hiç 3.çalışında duymuştum.Tam bur da iç ses devreye girer


İç:Tanrım lütfen beni kurtar
B:Sende mi
İç:Evet bende
B:Neden peki neden herkes benden kaçıyor
İç:Şu anını anlattığın cümle saçma olmadı mı yarın bir aksilik olmazsa son görüşme bunun bilinciyle gideceksin oraya emanetini verip geri geleceksin
B:Hayır canım öyle olmayacak
İç:Ya nasıl olacak
B:Emanetimi vereceğim bir saat boyunca ona son kez bakıp kahvemi içeceğim ve sonunda mutluluklar dileyeceğim eve geldiğimde ise tamamen bitmiş olacak bu hikaye
İç:Bende onu demiştim neyse sen iyisi mi biraz yalnız kal ve düşün.


Düşünmüştüm kim bilir kaç gece ölüyorum sanıp sızmıştım uyandığımda saatim ertesi sabahı gösteriyordu.Böyle geçen neredeyse iki ay dünkü okuduğum şeyden sonra eminim artık her defasında kendimi telkin edip sayıklıyorum şimdi bitti bitti bitti bit...

20 Şubat 2009 Cuma

GİDENE MEKTUP

"Sana her şey o kadar güzel ki bunun bir rüya olmasından korkuyorum dediğimde hep merak etme ben yanındayım her zaman yanında olacağım sözüne güvenirdim .Hayatında bu sözü kim bilir kaç kez duymuş biri insan için öyle zordu ki güvenmek sana belli etmesem de hep korkardım o yüzden gün geldi korkularım doğru çıktı sustun kaçtın gittin..."

Hiç bir şey anlamıyorum şu aralar hatta yaşıyor muyum ondan bile şüpheliyim hayatımda en güvendiğim insan evlenme teklifi ettiği gün gözümü kırpmadan evet dediğim ama yinede bunun geçici olduğundan korktuğum insan sen bile hayatımdan çekip gittin işte.Nerdeyse bir ay olacak üstelik her şey güzel olacak derken susup gitmenden ne anladım dersen hiç bir şey derim çünkü anladım ki ben seni hiç tanımamışım tanımadığım birini anlamam beklenemezmiş.Geceler boyu düşündüm ve bu sonucu çıkardım .

Yokluğun o kadar çok yakıyor ki canımı herkesin hadi çık dışarı hayat dışarı da yeter bu kadar yas tuttuğun kendine gel deyişlerine inat hayata yeniden başlamaya korkar oldum artık biliyorum çünkü hayata yeniden başladığımda sen olmayacaksın yanımda senden kalan tek şey yokluğunda sevdiğim gelişinle daha da anlam kazanacağına inandığım bu şehir olacak.Onu da sensiz yeniden sevebilmem öyle zor ki.Bilirsin bu şehri sadece senin melodilerinle seni anlamaya çalışırken sevmiştim.Şimdi görüyorum ki boşa imiş tüm çabam bak bir şey demeden çektin gittin işte bu şehre geleli üç hafta oldu senden haber alamayalı ise 5 gün.Herkes senden kaçıyor diyor artık ben inanamıyorum benden kaçman için ne yaptım ki sadece ufak bir yalan söyledim oda zorunlu olduğu için hepimiz söylemez miyiz bazen hani gerçek daha çok acıtacaktır karşındakinin canını mecburen yalan söylersin canı az daha yansın diye buda öyle bir yalandı işte....

Sen gittin ya hayata yeniden başlamaktan korkan bir hiçim şimdi ne yapsam olmuyor herkes zamanla geçer diyor kim bilir haklılar belki de ama ne demişler iz bırakanlar unutulmaz gitmeden haber verseydin yada dinleseydin tek bir şey söyleyecektim sana "bilirsin iz bırakanlar unutulmaz derler sende bende derin bir iz bıraktın ve bu yüzden hiç unutmayacağım seni güle güle"Evet sadece bunu diyecektim gideceğinden adın gibi emin olduğun birine kal demek manasız olurdu çünkü günün birinde ne söylesem ne yapsam yinede giderdin hep korktuğum gibi.Sorun korkularımın gerçek çıkması değil aslında sorun sadece kalbimin acıyor oluşu...


Özel not:Yazmayı bıraktığımdan beri geçirdiğim üç haftanın özeti ve iki senelik bir umudun bir sevginin bitmesinin kelimelere dökülmesiydi.Bitiş sadece kelimelere dökülürken kolaydı aslında kalpte ve beyinde bitirmek cümlelerin kağıda kaleme dökülmesinden çok daha zor ve imkansız şu sıralar ama elimden geleni yapacağım...

29 Ocak 2009 Perşembe

THE END(SON)

Bitti sevgili dostlar ve değerli okuyucular herşey buraya kadarmış.Yani aradığınız kişi kapsama alanı dışında sebep bir aşk kazası 14 ay dan sonra gelen ama aynı zamanda konuşmayan bir şahıs.Neler ummuştum oysa umutlar çöpe kağıt kalem rafa.Yazmıycam her satırım o olucak çünkü.Yeni bir masal bulmak lazım herşeye sil baştan başlamak lazım.Oda zor gözüküyor biraz öncelikle mideme kızım yemek yiyceksin komutunu kabul ettirmem lazım.Her neyse hoşcakalın hepiniz elveda yazı yazdığım sokaklar ve siz okuyanlar çekilebilirsiniz perde kapandı....

23 Ocak 2009 Cuma

ANKARADAN BİR UŞAK GEÇTİ

“Yer yüzünden gök yüzünün şair ceketli çocuğu Kazım Koyuncu’ ya selam olsun”

Buralardan gideli neredeyse 4 sene olacak artık.Buralar bildiğin gibi Kazım uşağum dostların sevenlerin fazlasıyla görevini yerine getiriyor şarkılarınla anıyorlar seni her fırsatta her yerde şarkılarınla yaşıyorsun.Sen dememiş miydin “şarkılarla geçtim aranızdan “ diye.Dün tesadüfen sizin oralardan bir uşağun konserindeydim ve şarkılarla aramızdan geçişine şahit oldum.

Sahnedeki uşak vefalı bir dostundu fırtına gibi Ankara’dan geçmeden önce senin mezarlığına uğramış ve bizlere selamını getirmişti.Hani mezarına uğradım demese bizlerle beraber bir köşede oturmuş Gökhan uşakta senin için mezarından geliyorum deyince uşağum sen ne deyisin ben buradayım da deyip bir kahkaha patlatacak sonrada sahneye çıkıp şarkılara eşlik edeceğini sanırdım.Sen şarkılarınla aramızdaydın merak etme selamını da iletti bizlere Gökhan uşak.Hatta ben selamını konser çıkışı ona sarılarak ve böylesi bir gece yaşattığı için dilim döndüğünce teşekkür ederek aldım. Sizin oraların insanı hep böyle vefalı sıcak kanlımıdır Kazım uşak?Şarkılarda seni yaşatırken konser çıkışı senin oralardan kopup gelen Gökhan Uşak’a sarılırken anladım sizin oraların insanı hem sıcak kanlı hem de vefalı imiş.Konser boyunca hem seni yanımda hissetim hem de tek bir şeyin üzüntüsünü yaşadım Gökhan Uşak’ın konserine özel günlerde giyerim diye yaptırdığım üzerinde senin resmin olan tişörtümle gidemedim ya yanarım ona yanarım bir tek .Ama dedim ya uşağum tesadüfen ordaydım sahnede olacakların arasında Gökhan Uşağun olduğunu bilmeden gittim oraya hatta kızdım da beraber geldiğim insanlara içimden “ula dedim sizin o ismini hatırlayamadığınız insan Kazım’ın yer yüzünde bıraktığı gerçekten müzisyen denecek adamlardan biridir kıymetini bilin “.Bu dediğimi kimse duymadı tabi ben bunu düşünürken Gökhan Uşağın çoktan sahneye çıkmış bizleri Karadeniz’in azgın sularında yaylalarında gezintiye çıkarmıştı. Hele konserde kemençe çalan arkadaşına(Selçuk Balcı) söylettiği senin bizlere veda şarkın olarak gördüğüm gidiyorum u söyletmesi yok mu işte o an benim bittiğim andı uşağım.Tamam dedim içimden hiç şüphen olmasın ki Kazım uşak aramızdadır kendine çeki düzen ver ağlamak yok o bizleri hep mutlu görmek isterdi.Affet beni uşağım ağlamayacağım desem de yüreğimden gelen birkaç damla süzüldü gözlerimden.Her sabah dertleşiriz seninle ben anlatırım sen susarsın ama bilirsin işte bugünlerde karışığım biraz Selçuk ağabey de veda şarkını söyleyince tutamadım işte kendimi

Bende bu kadar uşağım daha fazla yazardım sana ama yorgunum inan hem hala gecenin etkisinde olmak hem de karışık olduğun halde gülümseyip inatla yaşamaya devam etmek zordur işte bilirsin.Konser çıkışı fotoğrafı yok mu dediğini duyar gibiyim olmaz mı uşağum resimler elime geçer geçmez koyacağım duvardaki resimlerin yanına.Şimdilik bu kadar uşağum bir başka mektupta görüşmek üzere.Bizler selamını dün akşam aldık yer yüzündende sana çokça selam var alkışları duymuşsundur zaten yer yüzünde kalan herkes çok özledik seni…

Özel Not:Dün Akşam yolu Ankara’dan geçip de bizleri Karadeniz’in azgın sularıyla serin yaylaları arasında gezintiye çıkaran ve muhteşem bir gecenin ardından Ankaramız'dan fırtına gibi bir uşak gçeti diyerek benim bu yazıyı yazmamı sağlayan uşak nam-ı değer Gökhan uşak Gökhan Birben'e öncelikle o müthiş performansından dolayı teşekkürler en çok ta hayatındaki en büyük keşke si Kazım Koyuncu’ yu vefatından sonra tanımak olan birinin hayatındaki bir keşke yi iyi ki ye çevirmeme fırsat verdiği için ve o konser anını ölümsüzleştirmeme izin verdiği için sonsuz teşekkürler.Yazılacak daha çok şey vardı aslında ama kalemimin döndüğü kadarıyla anlatılacaklar bu kadardı bir kez daha sonsuz teşekkürler Gökhan Birben müziğin ve sen iyi ki varsınız.

13 Ocak 2009 Salı

YARIM MUTLU

Teskere günlüğü son 14 gün kala


Her şeyim;


Seni ilk tanıdığım zamanlarda benim için ne ifade ettiğini biliyordum aslında sen benim fırtınalı denizlerden sonra sığındığım huzur dolu limanımdın.Bak yine öyle oldu fırtınalı denizler aşıldı az ilerde huzur ve sen vardın biraz ötedeyse hayat ve ben yine huzur ve seni seçtim sensiz hayatın anlamı olmazdı çünkü hayat yanında sevdiği biri varsa güzelleşirdi.Berbat dediğim bir günü bile iki dakikada güzel bir güne çevirdin yaptığın bir şey yoktu aslında düşüncelerimizin hala aynı yönde oluşu bana yetti de arttı bile.Koca askerlik bitti nerdeyse farkında mısın benim sana olan hislerim hala aynı ilk günkü gibi katlanarak büyüyor eminim çoğu zaman belli etmesen de seninde hislerin aynı.Birden ablamlar ın sözü geliyor aklıma hele bir gelsin derlerdi hep hele bir gelsin el ele tutuşun bakarsın elini tuttuğunda hiç bir şey hissetmeyeceksin.Gülerdim halada aklıma geldikçe gülüyorum.Anlamadıkları bir şey var çünkü benim o eli bir kez tuttuğumda hep yan yana yürümek ömür boyu bırakmamak istediğim.Evet sana olan sevgimin en saf ve yalın hali bu işte.


Bugünlerde bir arkadaşıma attığım mail geliyor aklıma hani şu beraber geçirdiğimiz yılbaşı sonrası demiştim ki ona 14 ay geçer mi ya.Öğrendim ki isteyince geçermiş bak geçti bile işte hatıralarım daha tazeyken üstelik.Yılbaşını geçtim ben askere gidiyorum dediğin gün bile aklımda hala ne şoktu ama o gün ilk defa ağlamıştım senin için nedenini Ogünler de hiç bilmeden şunu sormuştum kendime neden ağlıyorsun onun gidişinden dolayı mı yoksa gittiği yerin sende anısı olmasından hatta eskiden sevdiğin insanla aynı yer oluşundan mı?Bu sorunun cevabını artık ezberledim sana da hep söylediğim gibi o gün kötü olmamın da ağlamamamın da nedeni senin gidişindi.Bugünde kötüydüm yataktan kalkacak hali olmayan biriydim bu aralar midemle başım dert de yediğim bir şeyler dokunuyor ve sonuç tüm gün istirahat.Bugünün tek iyi haberi yeniden eski seni karşılamak değişmediğini görebilmekti.Oysa sen hep derdin dimi ben değişmedim.Değişmiştin her şeyim ama şimdi geri geldin tanıdığım sen oldun ötesinin ne önemi var ki.


İşte böyle her şeyim görüyorsun ya zaman akıp gidiyor ve değişmeyen tek şey sevgimiz.Hep derim ya sana güzel günler göreceğiz diye o güzel günlere çok az kaldı bugünlerde.Günler desen duvarlara seni anlatarak geçiyor bugünlerde uyumayı sevmediğim için nefret ediyorum kendimden biliyorum çünkü uyusam çabuk geçecek zaman ama gel gör ki uyuyamıyorum gelişini beklerken uyuya kalırsam uyanamamaktan uyandığımda yanımda seni bulamamaktan korkuyorum çünkü.Oysa sende bilirsin ne çok isterim evin kapısı çaldığında gelenin sen olmanı.Biliyorum her şeyim o günler çok yakında ve sana söz her şeyim geldiğinde tüm korkularım son bulacak.Geldiğinde senin özleminle ve hatıranla 1.5 seneyi bitirmiş bir ben bulacaksın karşına.Fizik olarak belki değişmiş ama duyguları hiç değişmemiş bir ben.

6 Ocak 2009 Salı

İÇSEL KONUŞMALAR

Ben:Heyt seviyorum uleyn seviyorum
İç Ses:Alo orası Bakır Köy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi mi bir ambülans lütfen bir deli varda burada adresi veriyorum
Ben:Hey ne oluyor yahu
İç:Yok bir şey sen devam et ben aradım Bakırköy'ü oradan Ankara'ya ancak gelirler
B:A sonunda delirdiğini kabul ettin demek ne güzel
İ:Ben orayı senin için aradım akıllım
B:Benim ne işim var ki orda sen dururken
İ:Konuşturma beni şimdi tüm öğleden sonra bitti diyen salya sümük ortada gezip başımın etini yiyen sen değil miydin
B:Bilmem hatırlamıyorum ben miydim
İ:Evet cnm sendin
B:Aman beni tanımıyorsun sanki abartmışım yine biten bir şey yok
İ:Son kararın mı
B:Elbette son kararım sende biliyorsun gelmesi yaklaştıkça korkularım çoğalıyor
İ:Tabi çoğalacak kolay mı geliyor ve sen 22 senedir yalnızsın son gün uğrada yalnızlığa veda partisi yapalım
B:Dalga geçme ben ciddiyim
İ:Bende ciddiyim
B:Ay senin bana yardımcı olman gerekmiyor mu sense burada oturmuş benle dalga geçiyorsun
İ:E Bakırköy ü aradık ya daha ne yapalım
B:Bak hala dalga geçiyor korkuyorum diyorum sana
İ:Peki tamam ciddileşiyoruz elimdeki saate bak bakiyim sen çocukluğuna iniyoruz :D
B:Ha ha ha biraz olsun ciddi olamaz mısın
İ:Sus ve saate bak birazdan çocukluğunda oluruz
B:Uğraşma ben hipnotize olmam
İ:Peki bizde diyalog yolunu deneriz sorun ne bebeğim
B:Sorun şu her şeyin çok güzel oluşu
İ:Allah'ım sen büyüksün bendeki de şans ha her şeyin güzel oluşunu sorun eden birinin iç sesiyim
B:Dalga geçmeyi kesersen açıklayacağım gülme öyle
İ:Tamam peki evet sizi dinliyorum matmazel
B:Sorman gereken bir şey var
İ:Neymiş o
B:Her şey yolundaysa neden korkuyorsun diyeceksin
İ:Gerçekten her şey yolundaysa ve çok güzelse sen neden korkuyorsun ki
B:Düşünsene babam ve yaşadıklarım biliyorsun hayatımın önemli bir kısmı babamla tartışmakla bir diğer kısmı da sevdiğimi söylediğim için dalga konusu olmak la geçti.Babam olayını biliyorsun istesem de sevemiyorum artık onu.Ben babamla bile yeri geldiğinde tartışıyorken onun iyiliği tartışsak bile en fazla iki dakika sürmesi ve elbette onu babamdan bile çok sevmem.Ben ne zaman birini her şey den çok sevsem o insan gitti hayatımdan bir şekilde
İ:Tıkır Tıkır Tıkır hışır hışır hışır
B:Ne yapıyorsun sen orda
İ:Merak etme senin iyiliğine çalışıyorum google den bakıyorum kitapları karıştırıyorum tedavin var mı diye
B:Tedavim var mı peki
İ:Evet hayatım var söyleyeceğim ama sakin olacaksınB:Tamamİ:Yaptığım araştırmalara göre tek tedavin var zaman
B:Düzelebilirim yani
İ:Elbette
B:Peki ona kahramanım demeye ve her gün yeniden aşık olmaya devam edebilir miyim
İ:Elbette bu çok iyi olacaktır.Korkularını ancak zamanla yenicen çünkü
B:Biliyorum yapacağım bunu onun için yapmam lazım
İ:Ha şöyle
B:Kırıkkale'ye gitmemizde kesinleşti bugün
İ:iyi gözün aydın
B:Ya ne demezsin sırf Ankara'ya yakın diye kabullendim bu olayı
İ:Biliyorum bebeğim sorunlarımız bitip rahatladıysan ben kaçıyorum
B:Tabi de hayırdır
İ:Biliyorsun ki benim senin dışında bir hayatım var içsesler toplantısında konuşma yapmam lazım genel başkan aradı
B:Tanrım bu ne sosyallik
İ:E sana çekmişim neyse cüss
B:Hoşçakal cnm

Ve perde kapanır

Dibin Not:Ne dersiniz deliriyorum galiba içimden gelen sesle konuştukça ben rahatlıyorum.Sevmekten korkardım önceden sevmeyi öğrendim sevmek fırtınalı denizlerden beraber el ele çıkabilmekmiş.Peki ya korkularım onları ne yapacağımı bilmiyorum şimdilik içimde büyük bir savaş var sonunda sadece sevginin kazanacağı bir savaş.Bir zamanlar denizim derdim sevdiğim insana.Adının deniz olduğundan falan değil Piiz Grubunun Hadi Denizim şarkısı yüzünden ne zaman onu dinlesem yanımda hissederim onu içim huzur dolar şimdi yine öyle yapacağım.Gözümü kapatıyorum yanımda sevdiğim insan huzur bulduğum limanım az kaldı diyorum içimden çok az kaldı Fırtınalı denizlerden sakin limanlara vurmama...

5 Ocak 2009 Pazartesi

NAZIM ÜSTAT 'A SELAM OLSUN



Nazım Hikmet'in vatandaşlığa dönmesi için kararname hazırlanıyor..

Bugünkü Bakanlar Kurulu sonrası basın mensuplarına olağan açıklamaları yapan Cemil Çiçek'ten bir sürpriz geldi:"25-7-1951 tarihinde Türk vatandaşlığından çıkarılmış olan Nazım Hikmet'in Türk vatandaşlığına tekrar alınması için konuyu Bakanlar Kurulu'nun imzasına açılmıştır.."

İşte böyle üstat öleli 45 sene oldu ama sonunda canından çok sevdiğin ülkenin vatandaşı olman için birileri adım attı ve kararname hazırlığına giriştiler.Bir ayıp var ortada üstat ayıp hala duruyor acımız hala taze ayıp düzeltiyor mu dersin üstat.Bunca yıldır sana yaşattığımız o büyük ayıbı düzeltiyor muyuz dersin bu haberi mezarından duyduğunda acın azda olsa hafifledi mi ?Peki ya bunca yaşattıklarımız sana karşı yaptığımız onca ayıp onları ne yapacağız...

Acın halen yüreğimde üstat senin deyiminle ülkemde ki koyunları bilemem ama benim için acın hala yüreğimde.Seni vatan haini ilan ettiğimiz günleri hapiste çile çektirdiğimiz günleri ve sürgün yıllarını bunların hiç biri gözümün önünden gitmiyor .Seni resmen harcadı ülken ve sen tüm bunlara rağmen hep ülkeni sevdin.Öldüğünde bile vasiyetin bir çınar ağacının altına gömülmekti.Yapamadık üstat yaban ellerde Moskovalar' da bıraktık seni.Hiç kimse de çıkıp Nazım'ın vasiyeti var o bizim şairimizdir Türkiye'ye getirilmelidir demedi.Tam 45 yıl geçti üstat vatandaşlığa kabul etmek bile ölümünden 45 yıl sonra akıllarına geldi gerisini bir çınar ağacının altında ne zaman yatabileceğini ne sen sor nede ben söyleyeyim.Affet bizi olur mu üstat gidişata bakılırsa bir 45 yıl var vasiyetinin yerine gelebilmesi için.

"Güzel günler göreceğiz çocuklar motorları maviliklere süreceğiz..."Senin sözlerin bunlar günler henüz karanlık üstat ama güzel günlere olan inancım hala sağlam.Bak ölümünden 45 yıl sonra yeniden çok sevdiğin ülkenin vatandaşı olman için çabalıyor başımızdakiler.İçimde hem hüzün var hem mutluluk mutluyum çünkü sen bu ülkenin vatandaşı olmayı çoktan hak ettin hüzünlüyüm keşke senin için atılan bu adım ölümünden 45 yıl sonra değil de sağlıklıyken atılsaydı da sende görebilseydin.Öyle yada böyle vatandaşımız olmaya doğru ilerliyorsun ya oda yeter değil mi üstat bunun sevinciyle Moskova'ya selam olsun.Şimdilik bu kadar daha sonra görüşürüz Nazım Üstat.Daha resmen Türk vatandaşı olduğunu okuyacaksın bu satırlarda.Şimdilik eyvallah üstat görüşürüz.