30 Aralık 2008 Salı

GEÇEN YILIN ARDINDAN YENİ YILA MERHABA

Teskere günlüğü son 29 gün ;



Her şey geçen sene başladı aslında biliyor musun bir tanem geçen seneki mutluluğumun sebebini bu sene yıl başına gireceğimiz şu günde daha iyi anlıyorum.Hani sana hep teşekkür ederim ya hayatımın her anına anlam katıp güzelleştirdiğin için geçen senede her şey in başlangıcıydı aslında yazık ki bunun farkına varabilmem tam 6 ayımı aldı.Bundan 6 ay sonra itiraf edebildim sevdiğimi oysaki her şey in başlangıcı geçen sene bugündü işte.Gelmez arkadaşlarıyla programı var demiştim annemlere boşa beklemeyin bende boşa ümitlen miyim.Sen hele bir söyle demişti annem bakarsın gelir.Haklıydı söylediğimde tabi ki gelirim demiştin.Ondan sonrası hayatım boyunca unutamayacağım yılbaşının bir kaç saati.



Annem e çocuklar çok suskunsunuz demişti aslında karşısında dilimin tutulduğu ilk insan sendin biliyor musun .O güne dair arkadaşıma yazdıklarıma günlüğüme not ettiklerime bakıyordum da heyecandan eser yoktu demişim o gün için yalan bal gibi heyecanlıydım işte.O günden çok sonra itiraf edebiliyorum heyecanlı olduğumu .Hatta o gün suskun olma sebebim bile sana hiç söylememiş olsam da ondandır.Bunu şimdi düşündükçe anlıyorum o gün anlam verememiştim ama dikkat kızım aşık oluyorsun demiştim içimden.Sonrada hadi canım git işine olur mu öyle şey deyip başka bahanelerle geçirdim 6 ayımı.Oysa gerçek bal gibi ortadaydı aşık oluyorum lafı fazla ve gereksizdi artık aşık olmuştum.Hem de hayatımda hiç kimseyi sevmediğim kadar seviyorum seni.E ne demişler her insan hayatında bir kere sevebilir ve hayatı boyunca tek insan özle olur.Öteki hayatına girip çıkan insanlarsa hikaye eğer yıllar sonra arkaya dönüp baktığımda yanımda ki sen değilsen bil ki yalan söylemeyi becerebildiğimdendir.Çünkü bu zamana kadar benim için özel olduğunu bildin senden sonra sevemeyeceğimi ve benim için geçen sene ki yeni yılımın hep özel kalacağını hiç bir zaman söylemedim sana.Bak aradan bir yıl geçti işte bir tanem şimdi sen yanımda olmadan yeni bir yıla girmeye hazırlanıyorum geçen senenin hatırasıyla.

Bu sene mutlu olmamı bekleme benden içimden geçen seneyi hatırlarken hala yüzüm gülebiliyorsa bil ki iyi rol yapabildiğimdendir.Kimi insan gerçekten sevinirmiş böyle bir gün de kimiyse rol yaparmış ben rol yapanlardanım.Senin gibi bende unutmadım çünkü geçen seneyi.Unutmadım ve hayatımın en özel günü olarak tarihe geçti o gün.Yaşanacak daha pek çok güzel gün gibi...


Not:2009 yılı tüm dünyaya sağlık huzur ve mutluluk getirsin.İsrail ordusuna ise Bush un kafasına atılan ayakkabı nın yüz misli ayakkabı yemeyi nasip etsin.Hey insan görünen hayvanlardan oluşan İsrail ordusu sözüm size durdurun şu kanı

27 Aralık 2008 Cumartesi

HAFTANIN SONU

Efendim çalışanlar için koca bir haftayı geride bıraktık peki nasıl geçti bu hafta .Bana göre tam bir faciayla özelliklede dün.Düne kadar annemin müdür olmak için gittiği seminerden gerekli puanı alıcakmı herşeyi geride bırakıp Kırıkkale'ye gidicekmiyiz kabusuyla geçti haftam dünse sorunun cevabı önüme kondu kabusun kendisiyle karşılaştım.Çünkü hiç kaçarı yok gidiyoruz.Bir insanın doğduğu şehri terketmesi kolaymıdır peki.Bunun cevabını ben değil nerden çıktıklarını bir türlü anlamadığım hatıralarım veriyor ki kolay değildir.Ama geçicek neler geçmiyorki hayatta buda geçicek.Bu hafta aklıma takılan diğer bir konuysa sayın başbakanın açıklaması t.Hani şu kriz psikolojik açıklaması.Aslında bi açıdan haklı tabi Tayyip efendi.Şöyleki kriz teğet geçti diyen bir başbakan gözlemliyor ve bakıyor ki psikolojik vakalar artmış ve insanlar psikologa gidiyorlar.Baktı ki durum bu kriz psikolojik açıklamasını yaptı.Tamam bu açıklama gerçeği yansıtmasa bile hadi öyle olduğunu var sayalım sormazlar mı başbakan a insanlar neden bu hale geldi psikologlar dolup taşıyor diye.Bunun cevabı gayet basit teyet geçti diye tabir ettiği kriz insanlarımızı psikologlara yönlerdirdi.Ülkemizdeki intihar vakaları bu yüzden arttı.İnsanlar bunalımda ve bir çıkış yolu arıyorlar baktılarki kendileri bulamıyor psikolglara gidip hem derdimizi anlatalım hemde akıl danışalım diyorlar.Psikologların yaptığı çok önemli bir şey var çünkü bu ülkenin başındakiler sıradan vatandaşları dinlemiyorlar ama onlar dinliyorlar.Meseleden bundan ibaret yoksa hepimiz biliyoruzki kriz başbakanımızın dediği gibi ne psikolojik nede teğet geçti.Kendisi kabak gibi ortada ha görmesini bilene tabi.Bu haftanın son başlığıysa Yaşar Kurt ve taraf gazetesine verdiği röportaj.Kendisi 40 yaşında kökenlerinin ermeni olduğunu öğrenmş.Oda Arto Tunç Boyacıyan ile albüm çalışmaları yaparken Arto Tunç Boyacıyan'ın sen babama çok benziyorsun demesiyle .Yaşar Kurt da sen de benim babama çok benziyorsun demiş ve böyle başlamış hikaye sonuç köklerini araştırmış ve tam 40 sene sonra ermeni olduğunu öğrenmiş.Mevzu bundan ibaret ama birde bunun magazinsel ve krizin unutturulması boyutu var ki..Burnuma bu konuda hiç te hoş kokular gelmiyor umarım bu açıklama sadece bi röportajdan ibarettir ve ilerde bir magazin yada sabah programında görmeyiz Yaşar Kurt'u.En azından senelerdir piyasada işini düzgün yapan bir insanın bile bir anda bu röportajdan 4 gün sonra bir haber sitesinin başlıklarını süslemesi bile şok olmama yetti.Bilenler bilir Yaşar Kurt sadece işini yapan başka hiç bir kaygısı olmayan bir adam çünkü.Yada bu kadar zamandan sonra hazır da albümde çıkıyor deyip promasyon hazırlıklarına başladı ve yakında onun kurbanı olucak.Sizleri bilemem ama Ermenilerden özür dilemek gibi saçma kampanyaların gündemde olduğu günlerde Yaşar Kurt'un bu açıklaması inanılmaz bence.Umarım albüme promasyon bahanesiyle değişipte sabah programlarında boy göstermeye başlamaz.İşte bana göre hafta ve gündem bundan ibaret haftaya gelişmeleri yine sizler için yorumlamaya çalışacağım.Şimdilik esen kalın efendim

22 Aralık 2008 Pazartesi

BUNALIMSAL SAYIKLAMALAR

İçses:Ben geldimBen:Nerdesin artık seni duyamıyorum
İçses:Hadi canım şaka yapıyorsun
Ben:Hayır gayet ciddiyim
İçses:Anlaşılan hem ciddi hem bunalım takılıyoruz
Ben:İzin verirsen evet
İ:Elbette ben bir köşede sessizce dinlerim seni

Günlerdir bu mod dayım gözüm ne kağıt görüyor nede kalem ben susuyorum ve anlam vermeye çalışıyorum olanlara içimdeki ses hepten susmuş vaziyette beni dinliyor.Bunun sonu ne olacak bilmiyorum.Peki neden böyleyim sevdiğiniz insanın sizi sevdiğini anlamanız kadar kötü bir durum var mıdır acaba.Bunu ben demedim kendisi hissettirdi sordum her seferinde yalanladı ama üç gündür ben arıyorum beyimizi aramasam halimi soracağı yok hoş aradığımda da yok ya.Ne yapmalı bu durumun geçiciliğini kabul edip savaşa devam mı etmeli yoksa hazır madem durum bundan ibaret deyip yol yakınken geri mi dönmeli.Yol yakınken geri dönmeyse seçenek bunca zamandır verdiğim sevgi mücadelesi ne olacak sevgime ne olacak.Sevgilerde ne zaman mutlu son olur acaba yada bir insan karşı tarafı kırdığı gerçeğinin ayırdın a ne zaman varabilir...

Cumartesiden beri kendime kızıyorum bırak kızım diyorum o arasın ama yok işin kötüsü işine geldiğinde öyle bir arıyor ki tek sözü yetiyor.Bunun adına sevgi diyorlar galiba ve eğer bunun adı sevgiyse benim ondan ayrı kalabilmem için gidecek çok yolum var demektir.Peki iyi mi bu yoksa kötümü yoksa hiç birimi.Tam olarak sorulması lazım gelen soru bu galiba nedir benim bu yaşadığım.Ondan önce yaşadığım şeylere bakıyorum bir bir cevabı yok bu sorunun daha önce hiç böyle olmadım sevmedim de.Meselenin özü bu galiba hem seviyorum bir o kadarda yalnızım.Yalnızlık çocukluğumun korkulu günlerinde yatağımda herkes uyuyor sansın diye kafama yorganı çekip sessizce ağladığım zamanlarımdan emanet bana.Son zamanlarda bu emaneti daha çok hissediyorum yanımda.Yalnız değilim deyişlerimin boşuna oluşunu aslında hep yalnız olduğumu anlıyorum.Anlıyorum ki fena alışmışmışım yalnızlığa o benden bir parça olmuş ve ne yapsam olmuyor çünkü her şeyi tek yapmaya alışmışım ben çok sevdiğim film seanslarında bile yalnızlığa alışmışım.Düşünüyorum da aile boyu film izlemeyeli o kadar uzun zaman oldu ki geçen hadi film izliyoruz dediler oturdum ve afakanlar bastı ben sonra izlerim siz izleyin diyerek resmen kaçtım yalnızlığın hüküm sürdüğü odama

Geçiçi bir durumdur değil mi bu kendiliğinden geçer yani.Geçmesine geçerde kimsenin anlamadığı sadece içinde yaşadığımdan dolayı benim anladığım gibi ya hiç karşı taraf olmadıysa inandığım tüm şeyler aslında bir yalandan ibaretse...

19 Aralık 2008 Cuma

SESİMİZİ DUYURALIM NÜKLEER SANTRALE DUR DEMEK İÇİN SON FIRSATI KAÇIRMAYALIM

Nerdeyse burayı açtığımdan beri takip eden arkadaşlarım bilir nükleer santral konusunda ne kadar hassas olduğumu bu zamana kadar pek çok yazı yazmışımdır bu gidişata dur denmezse bu nükleer santrallerle ilgili sonuncu yazım olacak ama olsun bizler söylemekten bıkmayacağız ve elimizden geldiğince her fırsatta dile getireceğiz nükleer santral istemediğimizi.Çünkü kurulacak yer Karadeniz çünkü kurulacak yer en iyi ihtimalle Mersin Akkuyu.Bunların hepside geçmişte çevre felaketi yaşamış yerler insanlarımızın sağlıklarını kaybettiği yerler Nükleer Santral kurulursa ne olur peki ben söyleyeyim buralara nükleer santral kurulursa sonucunda ölümler daha çok artar ve çok daha ciddi bir sorun ortaya çıkar nükleer santrali kurduğumuz yeri tamamen kaybederiz.İşte sırf bu yüzden nükleer santrale hayır çünkü ülke olarak kaybedecek bir toprağımız dahi yok artık.Karadeniz'i kendi gözlerimle gördüm daha nükleer santral olayları çok yeniydi ve Karadeniz kirliydi yorgundu Karadeniz .Dikkatinizi çekiyim santral kurulması gündemde olan yerlerden biri Sinop yani Çernobil'i yaşamış bir kentimiz soruyorum sizlere birde buraya nükleer santral kurulursa ne olur .Sizleri bilemem ama bence bu durum felaketin ta kendisi olur.Hep söyledim söylemekten de vazgeçmeyeceğim bizler Ülke olarak Kazım Koyuncu gibi bir değeri yok denilen etkilemedi denilen Çernobil ve beraberinde gelen doğal sonuç Kanser yüzünden kaybettik.Kim bilir daha ismini bilmediğimiz kimleri kaybediyoruz her gün aynı sebepten dolayı.Peki sorarım size daha kaç insanı kaybedeceğiz bu kanser uğruna.Ben Nükleer konusunda yukarda saydığım sebeplerden dolayı aşırı bir duyarlılığa sahibim ve elimden geleni yaptım eğer sizde öyle iseniz buyurun aşağıda ki linkten eyleme katılabilirsiniz dur demek adına yada en azından elimden geleni yaptım demek adına sizleri eyleme davet ediyorum.Buyurun Karadeniz'in Akkuyu'nun kurtulması için eyleme.



http://www.greenpeace.org/turkey/news/nukleer

18 Aralık 2008 Perşembe

TESKERE GÜNLÜĞÜ SON 39 GÜN

Dün benim askerle konuştuktan sonra duruma uyanmam gerektiğini fark ettim .Hem de öyle yavaş bir uyanma değil şöyle hızlıdan uyanmalıyım beyimiz bana hesaplatıyor da 40 günü kalmış dile kolay neredeyse bir buçuk seneden sonra 40 gün nedir ki dedim ve sonunda teskere günlüğü yazmaya karar verdim.Bu teskere günlükleri bittiğinde blogger da ki son yazım olacak sanırım.Zira geldiğinde beyimizle vakit geçirmekten kalan vakti de film izlemeye ayıracağımdan vaktim olacağını pek sanmıyorum .Neyse moralimizi bozmayalım ve tezkere günlüğüne başlayalım bakalım sonra ne yapacağımızı ama şimdi Esmeray’ ın gel teskere parçası eşliğinde teskere günlüğü zamanı.Başlıyoruz efenim.

39.gün
Bir tanem;


Gidiyorum deyişin dün gibi aklımdayken gelişini sayıyorum şimdi.Geçen bir senenin ardından bu saydığım günler hiç bir şey değil aslında.Çok şey yaşandı sen yokken en çokta ben büyüdüm artık seviyorum demekten korkmuyorum dün şöyle bir düşündüm de ortaokulda ve lisede sevdiğini söylediği için alay konusu olan ben değilim artık hayatımda ilk defada olsa seviliyorum.Artık bilebiliyorum hikayemdeki mutlu sona çok yaklaştım .Oysa bir gün sende sevileceksin deseler gülerdim inan bana gülerdim .Çok şey görmüştüm çünkü ve gördüğüm sonların hepside aynıydı.Şimdi düşünüyorum da bir son hariç hepsi aynıymış ve mutlu son sadece senmişsin.Bunu anlamam çok zor oldu hep hadi canım dedim ama oldu işte.Kendime çoğu zaman şaşıyor olsam da hala bekliyor olmamın başka hiç bir sebebini bulamıyorum.

Gittiğinden beri hiç değişmedi buralar sadece bir mevsim geldi geçti o kadar ağaçlar insanlar her şey yerli yerinde bir tek ben değiştim.Eskiden sevmediğim gri bulduğum bir şehri istersem ne kadar sevebileceğimi anladım her gün yokluğunda.Her gün biraz daha alıştım yaşadığım şehre ve sonunda sevdim.Artık Ankara ‘yı hiç sevmem soğuk şehir diyenlere gülümseyip siz bide Ankara'yı hayatınızda biri varken görün diyebiliyorum.Eskiden böyle söyleyeceğimi deseler yine gülerdim Ankara'yı en son lisedeyken severdim çünkü.Herkesten önce okula koştuğum kendime özel olduğunu düşündüğüm köşemden dünyama baktığım zamanlarda güzeldi bu şehir bide şimdi senin yokluğunda sevdiğim gelişinle anlam kazanacak şu zamanlarımda.

Sevmeyi ve sabırla beklemeyi kitaplardan şiirlerden öğrendim ben şimdi tüm okuduğum şiirleri kitapları tekrar okuyorum ve içimde sabır tohumları büyütüyorum geldiğinde eksik bir şey kalmasın diye senin yerine beğendiğin filmlerin müziklerin arşivini ben yapıyorum.Geldiğinde kış olacak buralarda ama içimde hep sana açık kalacak çiçeklerin yarattığı baharla kucaklayacağım seni.Nazım üstat diyor ya bir şiirinde "çocuklar inanın inan ın çocuklar güzel günler göreceğiz güneşli günler motorları maviliklere süreceğiz güzel günler göreceğiz güneşli günler" Bende inanıyorum işte o güzel günlere belki motorları maviliklere süremeyeceğiz ama gri bir semtin sokaklarını maviye çevireceğiz ve o günlere çok az kaldı.Hiç üzülme yeni yılda yanında olamayacağım diye sen bana hayatımın en güzel yeni yılını yaşattın ben o gün söz verdim kendi kendime bekleyeceğim diye.Bekledim ve gün geldi az kaldı...

16 Aralık 2008 Salı

NO COMENT(YORUMSUZ)





ABD Başkanı Bush'a ayakkabılarını fırlatan Iraklı gazetecinin dövüldüğü söyleniyor.




ABD Başkanı George W. Bush'a hafta sonu Bağdat'a yaptığı ziyaret sırasında ayakkabılarını fırlatan Iraklı gazeteci Muntazır El Zeydi'nin ailesi, gazetecinin can güvenliğinden endişe duyduğunu açıkladı.

Gazetecinin ağabeyi Uday El Zeydi, kardeşinden böyle bir hareket beklemediklerini, televizyonda izledikleri görüntünün sürpriz olduğunu belirterek, Muntazır'ın aslında çok sakin bir insan olduğunu anlattı.
Uday El Zeydi, ancak kardeşinin gazetecilik yapmaya başladığından beri çok sayıda insani drama şahit olduğunu, bu hareketinin, bütün yaşadıklarının dışa vurumu olabileceğini kaydetti.

EN ACISI MALİKİ'NİN KORUMALARI

Uday El Zeydi, Muntazır'ın ayakkabılarını Bush'a fırlattıktan sonra Bush'un korumaları tarafından değil, Irak Başbakanı Nuri El Maliki'nin korumaları tarafından sert bir müdahaleye maruz kalmasını da eleştirerek, şunları söyledi:
"Hakarete ve saldırıya maruz kalan Bush'un korumaları, Maliki'nin korumalarına bağırarak, Muntazır'a vurmamalarını istedi. Maliki'nin korumaları Iraklı oldukları için kardeşimi dövdü. Maliki'nin korumaları değil, Bush'un korumalarının Muntazır'a müdahale etmesi gerekirdi. Bu bizi çok şaşırttı. Herkes televizyonda kardeşimin nasıl dövüldüğünü izledi. Görünen bu ise görünmeyen çok daha kötüdür."

KAMERAMANINI DA DÖVMÜŞLER

El Bağdadiye televizyonuna uğradığını ve kardeşiyle birlikte çalışan kameramanı ziyaret ettiğini ifade eden Uday El Zeydi, olayla hiçbir ilgisi bulunmamasına rağmen kameramanın feci şekilde dövüldüğünü gördüğünü belirtti.

"Kameraman bu haldeyse Muntazır ne haldedir, tahmin edin" diyen Uday El Zeydi, kardeşinin demokrasiyi savunduğunu, Irak halkının çektiği acıları, demokratik bir ülkedeymiş gibi ifade etmeye çalıştığını, Irak devletinin demokratik olma iddiası bulunması halinde, Muntazır'ı serbest bırakması gerektiğini söyledi.

Irak halkının her kesiminden kardeşine destek geldiğini ifade eden Uday El Zeydi, Arap ve Iraklı avukatların kendilerini aradığını ve kardeşlerini ücretsiz savunmaya hazır olduklarını bildirdiklerini anlattı.

Uday El Zeydi, ayrıca, Amerikan veya Iraklı güvenlik güçlerinin muhtemel bir baskınına karşı can güvenliklerini sağlamak amacıyla aile bireylerinin başka bir semtte kaldığını belirtti.

CHE HAYRANI GAZETECİ

Muntazır'ın yakınları ayrıca, gazetecinin Che Guevara'yı kendine örnek aldığını, evinde Kübalı devrim liderinin resminin asılı olduğunu kaydetti.
Muntazır'ın 4 yaşındaki yeğeni Haydar Dirğam El Zeydi de amcasının bir kahraman olduğunu belirtti. Amcasının durumundan çok etkilenen, ağlayan Haydar, "Bush'un ayakkabıdan fazlasını hakkettiğini, amcasının serbest bırakılmaması durumunda Amerikalıları parçalayacağını" söyledi.

KABURGALARINI KIRDILAR

Öte yandan bazı kaynaklar, dövülen gazetecinin bir kaburgasının kırıldığını, bacağından sakatlandığını ve sorgulanmak üzere Amerikalıların denetimindeki, havaalanı hapishanesi olarak bilinen Croper cezaevine götürüldüğünü belirtti.









YAZARIMIZ YORUMLUYOR:


Bu haberin ardından söylenecek çok şey var aslında tabi insansanız.Ben bu haberi ilk okuduğumda verdiğim tepkiyi paylaşmak istiyorum sizlerle haberi okuduğumda aklıma gelen ilk şey bir çift ayakkabının dramıydı.Bilinçli ve haklı olarak yapılan bir eylemin ne kadar abartıldığını hep beraber görüyoruz o ayakkabıyı atan insanın şimdi elleri ve kolları kaburgaları kırıklar içinde .Hey bunu yapan ve hala insan olduğunu düşünen zihniyetler sözüm size dünyanın her yerinde aynı mısınız be siz.Yok mudur aranızda bu gazeteciye yapılanları görüp de dur diyecek bir baba yiğit.Muhtemelen olmadı o halde ya siz insan evladı değilsiniz yada ben.Bush 'a atılan bir çift ayakkabının dramını tüm dünya izliyor bizlerde sadece izlemekle kalacağız bir şey yapamadan bu mudur bumu olmalıdır olay.Her şey bana dokunmayan yalan bin yaşasın dan mı ibaret tir bu dünyada.Avrupa insan hakları mahkemesi Avrupa Birliği boşuna mı var bu dünyada müdahale etsinler ve bunu yapanlara hadlerini bildirsinler lütfen.Öyle adaletle falan da değil ha mademki herkes kendini kral görüyor dünyada onların anladıkları şekilde bildirsinler.Bildiremiyorlar mı bırakın o zaman saldırıya uğrayan dövülen gazetecinin akrabaları hiç değilse meslektaşları bildirsin...

15 Aralık 2008 Pazartesi

BAHTSIZ BEDEVİNİN BAYRAMI VE İKİNCİ YIL KUTLAMASI

Efendim hepinizin geçmiş bayramı kutlu olsun umarım iyi bir bayram geçirmişsinizdir zira benimki bahtsız bedevilerden farksız bir bayramdı.Hatta çağırın nüfus müdürlüğünden bir yetkili adımı bahtsız bedevi olarak değiştireceğim:)Neyse uzatmadan anlatmaya başlıyorum bahtsız bedevi miyim değil miyim siz karar verin.Her şey bayramdan önce başladı aslında hayatımı altüst etme konusunda olağan üstü yeteneğimi kullanarak vurdum kendimi yollara istikamet babamın yanı yani şehr-i diyar İstanbul.


Her şey ilk günden başladı aslında değiştiğini umduğum ama değişmeyen babam benim ona karşı azaldığını zannettiğim ama hala aynı yerinde duran nefretim iki gecem böyle geçti İstanbul’da babam bildik hareketlerini sergiledi ben yatağıma çekildim çocukluğumdaki gibi anladım ki insanlar değişmiyormuş tepkileri de ve geçti zannedilen hiç bir şey söz konusu aile bireyleri olunca geçmiyormuş.Babamla kaldığım iki günü atlattıktan sonra başladı tüm olaylar bir arkadaş buluşması buluşma saatini aşıp koştur koştur babamın beklediği yere geri dönüş ve izin vermez zannettiğim babamdan beklenmeyecek hareket gece arkadaşta kalış.Ne yaptık eski günleri konuştuk film izledik güldük eğlendik bana söz verdiği bir film vardı onu da alıp öyle döndüm Ankara'ya .Macera bu kadar mı sandınız yanıldınız macera tamda bur da başlıyor çünkü arkadaşta kaldığım gecenin öğleni soluğu taksimde aldık amaç sinemaya girip film izlemek iki alternatif var ya ıssız adam ya da aramızdaki casus filmi.Neyse efendim aramızdaki casus filminin seansı iptal edilmiş arog konmuş yerine.Müthiş ısrarlara rağmen arog muro ve Osmanlı Cumhuriyetini kabul ettiremedim arkadaşa girdim Issız Adam kuyruğuna.Tam bileti alacağım ki duyuruyorlar Issız Adam şu seansına bilet tükendi.(İçSes:Ben böyle şansın ta a.q.)Mecburi istikamet bir kafe babama da sinemaya gidiceğiz dedim bilet kalmadığını bilmeden.Neyse bir süre takıldık akşam otobüsle evlere döneceğiz bekliyoruz otobüs yok yarım saat bekledik sonra bindik babamın oraya geldiğimde 8 di ve evet bildiniz durakta bekleniyordum.Eve gittik direk diz kontrolü neymiş dizimi sakatlamışım söylemiyormuşum ben Nazi kampı havasından kurtulayım diyorum bizimkiler sağlık kontrolü yapıyor.Neyse onu da geçtik şükür yalan söyleyecek halimiz yoktu ya sağlıkta.Geldik ertesi güne yola çıktık tatil arkadaşım kardeşimle.Zaten babama karşı tek bir laf söylemememin sebebi de oydu ya.Tam dergilere gömüldük ki ana bizim akrabalar aynı otobüste yolculuk.Zaten pek sevmem zoraki muhabbet ettim sırf fazla samimi olunmasın diye molada dahi inmedim ısrarlara rağmen ama ne fayda zoraki bir kaç kelam edildi tabi.Neyse efendim tam kabus bitiyor terminale geliyoruz kardeşimin telefonu kayıp her yere bakıyoruz yok nerde bu koca telefon benden habersiz çantama koymuş hanımefendi buda böyle atlatıldı mı size :)Eve döndük sanıyorsanız yanıldınız başımıza gelmedik bir kaza eksikti otobüsten inip bindiğimiz dolmuşa arkadan bir taksinin dokundurmasıyla onu da tamamladık şükür.
Şimdi bayram tatiline bakıyorum da güzel olan tek şey arkadaşımda kalmam ve izlediğimiz filmlerdi bide bana söz verdiği filmle eve dönmem.Filmde ne film ama ilk gidişimde tek cdsini kopyala bilmiştik sadece şimdi hepsi elimde orijinal ini bana verdi indiririm diye.Bugün büyük keyif geçtim bilg karşısına filmi kontrol edip direk dalış izleyeceğim ama nerde ikinci cd yine bozuk valla orda sağlamdı diyorum ya bahtsız bedevi olmuşum ben sevgili okur.


dipnot:12.12.2006 blog tutmaya başlama tarihim iki seneyi doldurmuşuz be blog breh breh gel bir öpeyim seni nice iki senelere.